YOLUN NERESİNDEYİZ

   İlim insanlara yol gösterme mahiyeti taşıdığı için hayatımızda önemli bir yeri vardır. Bu mahiyet iki kısımdan oluşur. Bunlardan birincisi dosdoğru yol olan hak yolu, bu yolun dışında kalan her türlü yola batıl yolu denir. İlim ise insanları bu yolların birinde yönlendiren araçtır. Bundan dolayı her insan kendi yolunda ilerleyebilmesi için ilim öğrenmesi gerekir. Zaman zaman öğrenilen bu ilimler kişiyi batıldan hakka veya haktan batıla iletir. Bunun ilk örneğini Rabbimiz bize İblis ve Hz.Âdem üzerinden verir. İblis’in ilmi kendisini kibre ileterek isyana, Âdem(as)’in ilmi ise hatasını kabul ettirip tövbeye yönlendirdi. Böylece İblis şeytan, Âdem ise Adam oldu. Şeytan sadece isyan etmekle de kalmadı. Rabbimizin dosdoğru yolunda oturarak bu yoldan gidenleri saptırmaya kendine görev bildi (Araf 16). Bu sebeple hak yolda bulunanlar bu yolda ilerleyebilmek ve bu yoldan sapmamak için çeşitli imtihanlar ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz hale geldi.
   İlim yolunda imtihanları başarıyla geçmek için şeytana karşı savaşımız olmalıdır. Karşımızda şedid bir düşmanın olduğu unutulmamalı hırsımız düşmanımızı mağlup etmeli. Bu hırsımız şeytanın bizi zayıflatması karşısında kendimize güç katmak için hakkın çizgisinde kalma ve batıldan uzaklaşma yolunda en önemli azığımız olmalıdır. Bu azık hak çizgisinden bizi ayırmayacak bu yolda bizi sabit kılacaktır. Şüphesiz şeytan bizim bu savunmamız karşısında pes etmeyecek en zayıf noktalarımızdan vurma adına boş durmayacaktır. Bu zayıf noktalardan en önemlilerinin şehvet ve nefis tarafımız olduğunu bilip savunma sistemimizi ona göre hazırlamalıyız. Şehvet tarafından gelen kötülüklerin savunması iffeti muhafaza etmekle olacaktır. Böylece zayıf noktalarımızdan en önemlilerinden biri koruma altına alınacak bu yoldan gelecek kötülükler bizi ilim yolundan döndüremeyecektir. Hırs ve iffet dengesi ise birlikte nefse karşı savunmamızı oluşturur. Bu ikisi arasındaki denge korunduğunda şeytan ve nefis artık bizi kontrol edemeyecektir.
Hırsı başka bir çerçeve de değerlendirecek olursak bu çerçeve şüphesiz merak çerçevesidir. Hakkı bulma adına merakımız hırsımızı tetiklemeli bu amaç doğrultusunda doğruyu bulmaktan vazgeçmemeliyiz.
   İlim kolay kazanılmayan bir nimettir. İlmin şükrü de şüphesiz ki ameldir. İlim-amel dengesi birada olursa o zaman öğrenilen ilmin bir diğeri olur. Yoksa ilmin hayatta bir karşılığı olmasa boşu boşuna sırtımıza yük olarak kalacaktır. Bu durum ise Rabbimiz tarafından Saff Suresi 2. ve 3. Ayetlerde değinilmiş olup ilgili ayetler şöyledir: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah yanında ne kadar çirkindir!”. Ayrıca ameli olmayan ilim sahibi kişilere Rabbimiz Cuma Suresi 5. Ayeti kerimesinde “kitap yüklü merkep” benzetmesini kullanmıştır. Şüphesiz bu çok ağır ithaf olup ilmin hakkını verme mahiyetinde ilim talebelerine ve ilim sahiplerine büyük bir sorumluluk yükler.
   İlim yolunda, Hak yolunda mücadeleler veren ve bu uğurda (inşallah) şehid olan Üstad Seyyid Kutub(ra)’un bir sözünü zihinlerinize verip yazımı noktalamak istiyorum: “Bizim yolumuz dikenli yoldur ayağını seven gelmesin”
MEVLÜT SAMİ ERTEM

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar