Kayıtlar

YAZMAK ŞART OLDU Bismillâhirrahmânirrahîm... Covid 19 nedeniyle ortalıkta dolaşan bolca kul hakkı, dini gereklilik vb. sözler ve Diyanet’in “aşı olmamak kul hakkıdır” dediğini iddia eden haberler üzerine artık yazmam gerektiğini düşündüm. Elimden geldiğince bu hastalığa ve alakalı hususlara fıkıh penceresinden bakacağım. Öncelikle birkaç bilgi verelim: Arapçada bilgi için şöyle bir sınıflama vardır:1- Yakin: Kesin bilinen şeydir. %100 bilgiyi ifade eder. 2- Zann-ı galip: Doğruluğu çok yüksek ihtimalli bilgidir. Kesine ulaşmamıştır ancak ona yaklaşmıştır. %75-%99 arası bilgi diyebiliriz. 3- Zan: Yüzde 50’yi geçen bilgi için kullanılır. Doğruluk ihtimali daha kuvvetlidir. %51-%75 arası bilgi için kullanılır. 4- Şek: Doğruluğu ile yanlışlığı hakkında karar verilemeyen ikisinin de eşit ihtimalde olduğu bilgidir. %50’lik bilgidir. 5- Vehim: Doğruluk ihtimali %50’nin altında kalan bilgi için kullanılır. Fıkıhta hükümler yakin ve zann-ı galibe istinat eder. Vehimle asla hüküm verilmez. Zan ve
MAHMUT BALCI GÖNLÜMÜZDE İZ BIRAKTI  Bismillahirrahmanirrahim   Uzun yıllar öğrencisi olduğum Mahmut Balcı için bir kaç satır yazmayı bir borç bilerek kalem ve kağıdı elime aldım.     Geçen gün bir vesile ile Bağlarbaşı Kültür Merkezinin önünden geçtim. Aklıma Mahmut Hocamız ile vefatından kısa süre önce bir sivil toplum örgütünün genel kuruluna katıldığımız gün geldi. Kendisi ile otobüste karşılaşınca tebessüm edip "Eski öğrencim, yeni meslektaşım nasılsın? " sorusunu sordu. Kısa süreli muhabbetten sonra " keşke gençleri böyle güzel programlara götürme fırsatım olsa. Her birisini tek tek evlerinden alıp buralara getiririm. Ben yaşımı aldım ama hala bir genç delikanlı gibi programdan programa koşturuyorum. " dedi. Mahmut Hocamızla uzun süreli bir muhabbetimiz olduğu için anlatacağımız olaylarda çok oluyor.    Lise döneminde okulda yapılan programları beraber yapmaya gayret ediyorduk. İmam Hatip Liseleri haricinde okulunu bitirip "Mezuniyet Duası&q
                            ÖZÜNDEN BİHABER NESİL         Her geçen gün biraz daha uzaklaşıyoruz özümüzden, belki de çok kısa bir süre sonra   ‘Biz kimiz ?’   sorusunu soracağız kendimize, belki de kendi elimizle, dilimizle ‘biz’ kavramını yok edip ‘ben’ kavramını inşa edeceğiz bu bereketli topraklarda. Her geçen gün hızla tarihimizden, dilimizden, dinimizden uzaklaşıyoruz ve bu uzaklaşmaları ‘benim ecdadım Osmanlı, dilim Türkçe dinim ise Din-i mübîn-i İslam’ diyerek yapıyoruz. Böyle bir milli ve dini duygularla büyüyen nesil, özünü kabul etmesine rağmen tuhaf bir şekilde ‘taklitçi bir nesle ve taklidi bir imana bürünerek özünden habersizce batılaşıyor. Hülasa emperyalist bir zihniyete merhaba diyor...    Her geçen gün yozlaşan nesil, bozulan toplum sonu bilinmez bir ahlaksız kuyuya doğru son sürat gidiyor ve gitmesine göz yumuluyor. Peki, kimler gidiyor ve kimler göz yumuyor (?) bu neslin gitmesine bu toplumun ecnebileşmesine,   bu sorulara cevap vermek zor olmasa gerek tabi

Kibirden Nereye GİDİLİR

   Kibrin şirke bakan kapısı kendini başka bir kuldan üstün görmeyle, Allah'ın bahşettiği nimetleri nefsiyle kendinden menkul bilerek gayrısını hor görmeyle açılır. İnsan mizacında her duyguya yer olduğu gibi ( kin, nefret, haset, gıpta, sevgi, muhabbet vs.) kibir de kendine bir yer bulur. Nasıl ki duyguların varlığından ziyade yöneltildiği durum muhattap ve Zaman'ı önemliyse ve dahi duyguların kontrolü Aslolansa;  kibirli olmak dizginlenir , terbiye edilir ve ehlileşirse gururlu olmak gibi bir haslete dönüşür ki o Zaman kul olmanın lezzetini anca HAKKA karşı olanından alınacağını idrak eder insan. Aksi şeytanın ve nefsin beslediği kendini üstün, yaratılanı hakir görmek olur ki o gizli şirktir. Allah muhafaza.         Rabbim duygularını irfan ve Hikmet'le yoğurup marifet ve imanla terbiye edenlerden eylesin. Selam ve dua ile...                                                                                Derun Derviş

Derinlik Algısı

Sonsuz bir göğün altında uzanan, Buğday taneleriydik. Ağaçlarda bizdik,kopup gelen Zerrelerde biz. Rüzgar öylesine taze esti ki, Ve öylesine serin sustu Şapkalarımız ardından gülümseyen Gözlerin gözlerime kavuştu Bittikçe yeniden yağan, Bir yağmurun altında Islandık,bilmeden Toprak kokusuyla Okyanus ve gökyüzünün Birleştiği yere bakan da bizdik Okyanus ve gökyüzü de Hepsi sadece bir sahneydi Kaybolurken gözlerinde...                                                                           A. Talha Korkmaz

Şiir Tadında

Derin bir uykudan uyandı, Bilmediği bir güne daha Günün ışıkları karşıladı onu, Özlediği sabaha... Kalktığında ayağa Duvarları gördü Onların sessizliği Tüm sesleri gömdü... Perdeden süzülenken Güneş parçaları halinde Bulutların biçimlerini, Duydu gözlerinde... Gözlerini kapadı sonra Bir hayalin içinde Bir rüzgar esti orda Dünkü biçiminde... Bir köşeye sindi,ağladı Gözlerindeki yağmuru dağıtacak Kimse bulamadı ki; Anladı... Odanın güncesinde, Son sayfa açıldı: Ancak kendisine, Ancak kendisi zarardı...                                                                                                    A. Talha Korkmaz

YOLUN NERESİNDEYİZ

   İlim insanlara yol gösterme mahiyeti taşıdığı için hayatımızda önemli bir yeri vardır. Bu mahiyet iki kısımdan oluşur. Bunlardan birincisi dosdoğru yol olan hak yolu, bu yolun dışında kalan her türlü yola batıl yolu denir. İlim ise insanları bu yolların birinde yönlendiren araçtır. Bundan dolayı her insan kendi yolunda ilerleyebilmesi için ilim öğrenmesi gerekir. Zaman zaman öğrenilen bu ilimler kişiyi batıldan hakka veya haktan batıla iletir. Bunun ilk örneğini Rabbimiz bize İblis ve Hz.Âdem üzerinden verir. İblis’in ilmi kendisini kibre ileterek isyana, Âdem(as)’in ilmi ise hatasını kabul ettirip tövbeye yönlendirdi. Böylece İblis şeytan, Âdem ise Adam oldu. Şeytan sadece isyan etmekle de kalmadı. Rabbimizin dosdoğru yolunda oturarak bu yoldan gidenleri saptırmaya kendine görev bildi (Araf 16). Bu sebeple hak yolda bulunanlar bu yolda ilerleyebilmek ve bu yoldan sapmamak için çeşitli imtihanlar ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz hale geldi.    İlim yolunda imtihanları başarıy